Press ESC to close

“Neoliberal Kapitalizm” Faşizmin Yükselişine Katkıda Bulundu

Yazan: Joseph Stiglitz

Çeviren: Beyza Kılavuz

Düzenleyen: Ege Aydın

”İyi Toplum”u nasıl tanımlarsınız?


Nobel Ekonomi Bilimleri Anma
Ödülleri sahibi Joseph Stiglitz, tarihin bu sıkıntılı döneminde, herkese bu soruyu soruyor. Yeni kitabı Özgürlüğe Giden Yol: Ekonomi ve İyi Toplum, bu soruya derinlemesine bir bakış getiriyor.

“Bu kitaptaki asıl amacım, özgürlükler üzerinde doğru sınırlarıuygun şekilde çizmek, doğru kuralları ve düzenlemelerioluşturmak da dahil olmak üzere çoğu vatandaşın özgürlüklerinine tür bir ekonomik, politik ve sosyal sistemin geliştirebileceğinianlamak ve doğru takasları yapmaktır.diye yazıyor.

”Verdiğim cevap muhafazakarların yüzyılı aşkın sürediryazdıklarıyla ters düşüyor.”

Joseph Stiglitz’in yeni kitabı ”iyi bir toplumu” nasıl tanımlarsınız diye soruyor.

”Bu, liberteryenlerin savunduğu minimalist devlet değil, hatta neoliberlizmin öngördüğü son derece daraltılmış bir devlet bile değil.”

”Aksine cevap, yenilenmiş bir Avrupa sosyal demokrasisi veya yeni bir Amerikan İlerici Kapitalizmi, sosyal demokrasinin veya İskandinav refah devletinin 21. yüzyıl versiyonu çizgisinde bir şeydir.” diye yazıyor.

Profesör Stiglitz’i duymadıysanız, ”Yüzde 1” kavramının öncüsüolarak tanınıyor.

Bu kavram, Amerikalıların ilk yüzde 1’inin (ya da daha doğrusu yüzde 1’in onda birinin) son yıllarda ABD siyasi sistemini tehlikeye atacak kadar çok servet ve güç biriktirmiş olması olgusuna işaret ediyor.

13 yıl önce 2011’de, servet eşitsizliğindeki ciddi büyümenin, kontrol edilmediği takdirde kendi kendine beslenmeye devam edeceğini ve siyasette eşitsizliği ve bölünmeyi nasıl daha da artıracağını açıkladı.

Ertesi yıl 2012’de, en çok satanlar arasına giren Eşitsizliğin Bedeli: Bugünün Bölünmüş Toplumu Geleceğimizi Nasıl Tehlikeye Atıyor adlı kitabını yayınlayarak gelecekte olacaklar hakkında uyarıda bulundu.

”Ekonomik sistemimizin çoğu vatandaş için başarısız olduğu görüldükçe ve siyasi sistemimiz parasu olanın çıkarları tarafından ele geçirilmiş gibi göründükçe, demokrasimize ve piyasa ekonomimize olan güven küresel etkiyle beraber eriyecektir.” diyerek uyardı.

”Artık bir fırsatlar ülkesi olmadığımız ve hatta uzun zamandır övündüğümüz hukukun üstünlüğü ve adalet sistemimizin bile hasar gördüğü gerçeği ortaya çıktıkça, ulusal kimlik duygumuz bile tehlike altına girebilir.”

Bugün, yeni kitabında bu temaya geri döndü, ancak farklı bir açıdan.

Bu polikriz* çağında bazı toplumları kuşatan aşırı sosyal, politik ve çevresel sorunları başlangıç noktası olarak alıyor ve Amerikalılarının (ve diğer ülkelerin vatandaşlarının) servet eşitsizliğindeki yıkıcı büyümeyi nasıl tersine çevirebileceğini ve önümüzdeki yıllarda daha iyi ve daha sağlıklı bir toplumu nasıl yeniden inşa edebileceğini merak ediyor.

”Demokrasi ve özgürlüğe yönelik saldırılar hayatım boyunca hiçbu kadar büyük olmamıştı.” diye uyarıyor.

İdeal toplumunuz neye benziyor?

Bunu bilmiyor olabiliriz, ancak yeni bir politikadan, vergi ortamlarından, konutlardan, sağlık ve eğitim sistemlerimizden veya nüfus artış hızından şikayetçi olduğumuzda, genellikle siyaset felsefesine girmiş oluyoruz.

Niçin? Çünkü bazı politikaların iyi olmadığını savunuyorsak, daha iyi bir politikanın ne olacağı konusunda (bilinçli ya da bilinçsiz) bir fikrimiz olmalıdır ve bu, onu aklımızdaki bir idealle karşılaştırdığımız anlamına gelir.

Örneğin, bireysel silahlanma hakkındaki görüşünüz nedir?

Avustralyalıların, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki insanların yaptığı gibi silahlara erişmelerine izin verilmeli mi?

Bu soruya vereceğiniz cevap ”iyi toplum” anlayışınız hakkında çok şey söyleyecektir.

Eğer kırsal kesim silahlarla dolu olsaydı Avustralyalıların daha özgür ve mutlu olacağını düşünüyor musunuz? Okullarımız daha mı güvenli olurdu? Siyasetimiz gelişir miydi?

Profesör Stigliz’in kitabında yaptığı egzersiz türü budur.

İnsanların çoğunun gelişmesinde gerekli olan ekonomik özgürlükler hakkında konuşmak için çok zaman harcıyor.

Birinin ”fırsat dizisinin”  -elindeki kaynaklar göz önündebulundurulduğunda yaşamı boyunca sahip olabileceği seçenekler dizisi- öneminden ve bunun kişinin hareket etme özgürlüğününasıl belirlediğinden ve kişiye potansiyelini gerçekleştirme özgürlüğü sağlayan iyi ekonomik ve sosyal sistemlerin neler kazandırabileceğinden bahsediyor.

”Hayatta kalmakta zorlanan insanların özgürlükleri son derece kısıtlıdır.” diye yazıyor.

”Tüm zamanları ve enerjileri yiyecek, barınma ve işlerine ulaşım için yeterli para kazanmaya gider… iyi bir toplum düşük gelirli insanların mahrumiyetleri ya da özgürlüklerindeki azalmalar konusunda bir şey yapmalıdır.”

”En yoksul ülkelerde yaşayan insanların ekonomik, tıbbi bakım, barınma, eğitim ve açlıktan kurtulma haklarını vurgulamaları şaşırtıcı değildir.”

”Sadece baskıcı bir hükümetten değil, aynı zamanda nüfusununbüyük bir kısmını yoksul bırakan ekonomik, sosyal ve siyasi sistemden kaynaklanan özgürlük kaybından da endişe duyuyorlar.” diye yazıyor.

Ekonomik haklar ile siyasi hakların nihayetinde birbirinden ayrılamaz olduğunu hatırlatıyor.

”Ekonomik özgürlüğü hareket etme özgürlüğü olarak algıladığınızda, ekonomi politikası ve özgürlüğü çevreleyenbirçok meseleyi hemen yeniden çerçevelendirisiniz.” diyor.

Bize söylenen yalanlar?

Bu amaçla, kitabının büyük bir kısmı neden ”neo-liberalizm” tarafından yalanlarla beslendiğimizi tartışmaya ayrılmıştır.

Neoliberal siyasi projenin ABD’de ve diğer ülkelerdemilyonlarca insanı daha az özgür hale getirdiğini, ABD orta sınıfını yok ederken (ve diğer ülkelerde ciddi şekilde tehdit ederken) ultra zenginlerin ceplerini zenginleştirdiğini ve demokratik kurumların baltalandığını söylüyor.

”Yirminci yüzyılın son çeyreğinde Atlantik’in her iki yakasında gelişen sistem neoliberalizm olarak adlandırıldı.” diye yazıyor.

‘Liberal’ bu bağlamda, düzenlemeler de dahil olmak üzere hükümet mücadelesinden arınmış, ‘özgür’ olmayı ifade eder. Neo ise içinde yeni bir şeyler olduğunu ima ediyor.

”Aslında yeni olan, neoliberalizmin kuralları ortadan kaldırığınıiddia etmekti, oysa yaptığı şey bankaları ve zenginleri kayıran yeni kurallar dayatmaktı.”

Örneğin, bankaların sözde deregülasyonu, hükümeti geçiciolarak yoldan çekmiş ve bu da bankacıların kendileri için ödüllertoplamasına izin vermiştir. Ancak daha sonra, 2008 mali kriziyle birlikte hükümet, vergi mükelliflerinin izniyle tarihteki en büyük kurtarma paketini finanse ederek merkez sahneye çıktı.  Bankacılar toplumun geri kalanı pahasına kar ettiler. Dolar bazında, geri kalanımıza maliyeti bankaların kazançlarını aştı.”

”Uygulamada neoliberalizm, kayıpların toplumsallaştırıldığı ve kazançların özelleştirildiğiersatz kapitalizm’ olarak tanımlanabilecek bir şeydi.” diyor. (kendi italikleri)

Kitabının başlığı, ünlü Avusturyalı iktisatçı Friedrich Hayektarafından 1944 yılında yayınlanan the The Road to Serfdom(Köleliğe Giden Yol) adlı kitaba açık olarak göndermedir.

Profesör Hayek, savaş sonrası neoliberal siyasi hareketin öndegelen isimlerinden biriydi.

Köleliğe Giden Yol’u, 1930’larda ve 1940’larda kitleler için bazı ekonomik faaliyetleri planlamak ya da yönlendirmek amacıyla piyasa sistemine müdahale etmeye giderek daha istekli hale gelen hükümetlerin özgürlüğe karşı oluşturduğu tehdit konusunda insanları uyarmak için yazmıştı.

Hayatının büyük bir bölümünü, politika reçeteleri Avustralya ve İngiltere gibi ülkelerdeki hükümetlere savaştan sonra ”tam istihdam” politikaları izlemeleri için ilham veren İngiliz ekonomist John Maynard Keynes’in etkisinden kurtulmaya çalışarak geçirdi (bu politikalar tesadüfen 1945’ten 1970’lerin başına kadar Kapitalizmin Altın Çağı olarak adlandırılan dönemi destekledi).

Profesör Stiglitz, Profesör Hayek ve Milton Friedman da dahilolmak üzere diğer neoliberaller tarafından öne sürülenözgürlük” anlayışının bizi başka bir yanlış yola sürüklediğinisavunmaktadır.

”Sanki kurallar ve düzenlemeler koymak ‘serbest olmayan piyasalara’ yol açıyormuş gibi ‘serbest piyasalardan’ bahsettiler.” diye yazıyor.

Özel teşebbüsleriözel şahısların sahip olduğu şirketleri- ‘serbest teşebbüs’ olarak yeniden etiketlediler, sanki onlaea bu sıfatı vermek bir hürmet kazandıracak ve onlara dokunulmaması gerektiğini ve insanları ve gezegeni sömürseler bile özgürlüklerinin kısıtlanmaması gerektiğini ima edecekmiş gibi.”

”(Ve), Sağ, hükümetlerin zenginlerin bütçelerini kısıtlayan ve böylece hareket etme özgürlüklerini azaltan vergilendirme yoluyla özgürlüğü gereksiz yere kısıtladığını iddia ediyor.”

”Bu konuda bile kısmen haklılar çünkü bu vergilerle finanse edilen harcamaların toplumsal faydaları, örneğin altyapı ve teknoloji yatırımları, fırsat kümelerini (özgürlüklerini) daha anlamlı şekillerde genişletebilir.” diye yazıyor.

“Özgürlüğü korumak ve muhafaza etmek’ için bir savaşın içindeyiz”

Profesör  Stiglitz 1943 yılında doğdu. Kendisi 81 yaşında.

Kitapta yazdığı insanlardan bazılarını tanıyordu ve 1970’lerde meydana gelen ”piyasa dönüşü”nü yakından takip etti.

Bu piyasada dönüşünün son 40 yılda ABD orta sınıfı üzerindeki etkisini gördü.

Neoliberalizm tarafından yaygınlaştırılan ”özgürlük” vizyonunudestekçilerinin, hem tarihsel analizinde hem de politika reçetelerinde Stiglitz’in kitabında pek çok sorun bulacakları kolayca tahmin edilebilir.

Ancak Profesör Stiglitz geri adım atmıyor.

”Sınırsız, neoliberal kapitalizm sürdürülebilir demokrasiye aykırıdır.” diye bitiriyor.

Hayek’in ünlü kitabı The Road to Serfdom, çok büyük bir devletin özgürlüğümüzü kaybetmemize yol açtığını iddia ediyordu.

Bugün Hayek ve Friedman’ın ve sağdaki pek çok kişinin savunduğu serbest ve sınırsız piyasaların bizi faşizme, bilim ve teknolojideki ilerlemelerin daha da kötüleştirdiği otoriterliğin yirmi birinci yüzyıl versiyonuna, gözetimin günün düzeni olduğu ve gerçeğin yüce kurban edildiği Orwellvari bir otoriterliğe götürdüğü açıktır.”

Nihayetinde, milyonlarca insana daha anlamlı bir özgürlük sağlamak için ekonomik sistemi kullanmaya  başlamamızgerektiğini söylüyor ve bu da insanların ”fırsat kümesini” genişletecek ve ekonomik ve siyasi özgürlüklerini geliştirecek kaynaklara erişimini kolaylaştırmak için hükümetin gücünükullanmak anlamına geliyor.

Profesör Stiglitz, ”Özgürlüğü korumak ve muhafaza etmek için küresel, entelektüel ve siyasi bir savaşın içerisindeyiz.” diye uyarıyor.

”Demokrasiler ve özgür toplumlar vatandaşların istediklerini sağlıyorlar mı ve bunu otoriter rejimlerden daha mı iyi yapıyorlar?”

”Kalpler ve zihinler için verilen bu savaş her yerde devam ediyor. Demokrasilerin ve özgür toplumların vatandaşlarına otoriter sistemlerden çok daha etkili bir şekilde hizmet sunabileceğine inanıyorum. Ancak, başta ekonomi olmak üzere bazı kilit alanlarda özgür toplumlarımız başarısız oluyor.

Ancak -ve bu önemli- bu başarısızlıklar kaçınılmaz değildir ve kısmen sağın yanlış özgürlük anlayışının bizi yanlış yola sürüklemesinden kaynaklanmaktadır.

İstedikleri mal ve hizmetlerin daha fazlasını, istedikleri güvenliğin daha fazlasını sağlayan ama aynı zamanda daha fazla insana daha fazla özgürlük sağlayan başka yollar da var.”

Profesör Stiglitz yeni kitabının tanıtımı için Avustralya’ya geldi. Seyahati Avustralya Enstitüsü düşünce kuruluşu tarafından desteklenmektedir. Pazartesi akşamı ABC’nin Queanbeyan Gösteri Sanatları Merkezi’nden canlı yayınlanacak olan Soru+Cevap programına katılacak.

*Polikriz, “çoklu kriz” manasına gelen ve dünyanın içinde bulunduğu krizlerin(çevresel, iktisadi, siyasi, demografik vs.) çok boyutlu yönünü vurgulamak için kullanılan bir ifade.

 

Bu Makale 8 Ocak 2025 tarihinde Çeviri Gazetesi tarafından:  “https://www.abc.net.au/news/2024-08-11/joseph-stiglitz-the-road-to-freedom-neoliberalism-fascism/104210670” sitesinden alınarak çevirilmiştir.