Yazan: Stefan Zylinski
Çeviren: Selahattin Karataş
Düzenleyen: Ulaş Selvi
İklim krizi gittikçe kötüleşiyor; daha şiddetli hava olayları, biyoçeşitlilik kaybı ve çevresel tükenişlere tanıklık ediyoruz. Fakat iklim krizinin asıl suçlusu tüm insanlık değil, çoğunlukla Küresel Kuzey’deki kapitalist elitlerdir. Günümüzde iklim değişiminin etkilerine karşı en savunmasız olan popülasyonun bulunduğu yer Küresel Güneydir. Küresel Kuzey ise yüzyıllar boyunca yaptığı kolonici sömürüyle bunun esas sorumlusudur.
‘İklim finansmanı’ kavramı, dünya tüm bu sorunlara karşılık verip çözmeye çalışırken global çabaların önemli bir unsuru olarak ortaya çıkmıştır. Ancak, bu makalede tartışacağımız üzere (ve yakın zamanda yayınlanmış daha kapsamlı makalemden hareketle) iklim finansmanı üzerine yapılmış eleştirel bir incelemenin bu konudaki kökleşmiş eşitsizlikleri gün yüzüne çıkardığını ifade edebilirim.
İklim Finansmanında Neo-sömürgeci Dinamikler
‘İklim finansmanı,’ taşkın kontrol duvarlarından tutun yenilenebilir enerji altyapıları inşa etmeye kadar, iklim değişikliğini hafifletme ve değişikliğe uyum sağlamak için alınan önlemlere yönelik yatırım akışlarını ifade eder. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde (UNFCCC) Taraflar Konferansları’ndaki (COP’lar) müzakerelerde görüldüğü üzere, bu kavram iklim krizine verilen uluslararası cevabın çok önemli bir bileşenidir. Ancak, iklim finansmanının ihtiyaçları ve uygulamaları Küresel Kuzey ile Küresel Güney arasında büyük farklılıklar göstermekte.
Küresel Kuzey’de, endüstrileşmiş ekonomileri karbonsuzlaştırma, yenilenebilir enerjiye geçiş ve tüketim şablonlarını değiştirmek gibi meseleler için iklim finansmanına ihtiyaç duyuluyor. Buna karşılık Küresel Güney, iklim krizine adapte olup ve etkilerini hafifletirken aynı zamanda, istihdam alanını arttıran, yoksulluğu azaltan, sağlık ve eğitimi geliştiren ve bunlarla birlikte Kuzey’den bağımsızlığını sağlayacak bir finansmana ihtiyaç duyuyor.
Bu ihtiyaçlar bağlamında, IMF, BM ve Dünya Bankası gibi küresel yönetişim kuruluşları arasında hâkim olan anlatı, küresel yeşil dönüşüme giden yolda özel sektör finansmanının önemini vurguluyor. Özel sermaye, yeşil dönüşümü finanse etmek için yıllık gereken trilyonlarca doları hareket ettirmek açısından vazgeçilemez kabul ediliyor. Fakat işte tam da bu, çözülmek istenen problemleri çözmektense, eskilerin nüksetmesi ihtimalini doğuruyor.
Küresel Kuzey’deki kapitalist elitler yüzyıllar boyunca Küresel Güney’i bugünkü ekonomik bağımlılık ve savunmasızlığının dinamiklerine bugün dahi yansıyan şekilde sömürdü. Ancak piyasa temelli finansal kapitalizm altındaki özel sektör finansmanının kamusal sektör tarafından güvenceye alınması ve Küresel Güney’deki sürdürülebilir kalkınmanın çözümü olarak sunulması, başka yerlerde gördüğümüz bağımlılık ve savunmasızlık dinamiklerinin yeniden üretilmesi riskini ortaya çıkarıyor.
Küresel Güney’e yatırımı teşvik etmek, Küresel Kuzey’e yatırım çekmekten daha masraflı olmakla kalmıyor, aynı zamanda da yatırım seviyeleri gerçek ihtiyaca kıyasla oldukça düşük kalıyor ve özel sektör mantığının hakimiyetini sürdürülemeyen risklerin halihazırda savunmasız olan ülkelere yığılması anlamına geliyor. Örneğin, iklim finansmanının büyük çoğunluğu hibe şeklinde değil kredi şeklinde sağlanır; ki bu Küresel Güney ülkelerinin borç batağını daha da derinleştirir ve başka bir yere yatırım yapabilecekleri kapasitelerini kısıtlar. Yabancı para birimleri cinsinden tanımlanan borçların birikmesiyle, bu ülkeler küresel sistemdeki istikrarsızlıklara (ABD’nin fiyat politikalarındaki değişimler başta olmak üzere) karşı daha savunmasız hale geliyor ve bu da sermaye akışları ve döviz oranlarında dolayısıyla da borçlarının büyüklüğünde ciddi değişikliklere yol açıyor.
Bunun çok net bir örneği ise Kenya. Kenya hükümeti geçtiğimiz yirmi yılda, çoğu düşük karbonlu enerji altyapısı dahil çeşitli altyapılar geliştirmek için kullanılan, ciddi miktarlarda borç aldı. Şimdi ise (ABD faiz oranlarındaki son artışların dolar cinsinden borçlarının maliyetini artırmasının ardından) ülke devlet hazinesinin 2023’te yüzde 59’una varan borç ödemesiyle birlikte bir ekonomik krizle karşı karşıya. Kenya hükümeti mali sıkılaşma için yasa geçirmeye çalışırken, IMF ve Dünya Bankası çevresi ‘yapısal düzenlemelerini’ dayatmak için ellerini ovuşturuyor.
Yapısal Zorluklar, Alternatif Çözümler
Mevcut iklim finansmanı yapısı, bu haliyle bağımlılık ve sömürü şablonlarını güçlendirme riski taşıyor. Sonuç olarak neo-sömürgeci dönemin dinamikleri Güney’deki ülkelerin ekonomik anlamda ast ve küresel piyasa dalgalanmalarına karşı savunmasız olduğu bir durumda, yeni bir kisve altında devam ediyor. Bu sorunların ele alınması, farklı ölçeklerde ve zaman dilimlerinde bir dizi müdahale gerektirmekte.
Kısa vadede, bu müdahaleler borç iptalleri ve ihtiyaçlarına göre müdahale olmadan tahsis edebileceği hibe temelli iklim finansmanında etkili artışlar olabilir; bu adım iklim adaletine yönelik önemli bir çabayı yansıtacaktır.
Orta vadede ise, kamunun refahını özel sektörün kârına tercih edecek ve Küresel Güney ülkelerinin daha geniş bir politik alana ve otonomiye sahip olmasını sağlayacak yeni finansal kuruluşlara ihtiyaç olacak. Demokratik ve kamuya yönelik finansal kuruluşlar, kalkınma bankaları ve kooperatifler gibi, Küresel Güney’de sürdürülebilir kalkınmayı finanse etmek için hayati bir önem taşıyabilir. Böyle ülkeler, sermaye akışlarını ve dolaysız yatırımları şekillendirip kontrol edebilmelerini sağlayacak ve büyüyen endüstrileri koruyacak politikalar uygulanarak da desteklenebilir.
Son olarak da Küresel Güney’de egemenliği (enerji, gıda, teknoloji ve finans) artırmak için daha geniş bir politika paketi olarak dünyanın finansal mimarisinin kökten yeniden inşasını görmemiz gerekecek. Uluslararası finansal kurumlarımızı yeniden şekillendirerek sürdürülebilir gelişimi desteklemek adına yapılacak bir “Bretton Woods 2.0” çağrısı, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Özel Çekme Hakları (SDR) tahsisatlarının genişletilmesi, Küresel Güney ülkeleri için acil likidite desteğinin artırılması ve sermaye akışlarının istikrarsızlaştırıcı etkilerinin düzenlenmesini de kapsayacaktır.
Yoğunlaşan iklim krizinin eşiğinde, önümüzde küresel yeşil dönüşümü adil hale getirmek için bazı fırsatlar var. Başta kalkınma ve bağımsızlığa şiddetle ihtiyaç duyan Küresel Güney ülkeleri için olacak şekilde, acilen gerekli adımların atılması lazım. Ancak bizim yürüdüğümüz yolda, iklim finansmanı gibi önemli müdahalelere yönelik hâkim yaklaşım, yeni sömürgeci güç yapılarını sağlamlaştırma ve küresel eşitsizlikleri derinleştirme riski taşıyor. Büyük değişikliklerin yapılması şart ve buna hemen şu an başlamamız gerekiyor.
Bu Makale 5 Ekim 2024 tarihinde Çeviri Gazetesi tarafından: “: https://www.transformingsociety.co.uk/2024/08/22/neocolonial-climate-finance-keeping-the-global-south-vulnerable-and-dependent/?s=09” linkli web sitesinden alınarak, çevrilmiştir