Yazan: Shivam Maharaj
Çeviren: Ecem Türkeli
Düzenleyen: Berrak Kızıl
6000 yıl önce medeniyet doğduğundan beri toplumlar, güç ve kaynak dağılımını düzenlemek için hayali sosyal düzenler yarattı. Bu sosyal düzenler de doğal olarak hiyerarşinin en üstündekiler ve en altındakiler arasında kaynak eşitsizliğine yol açtı. Sonuç olarak, eşitsizlik tüm yerleşik toplumlarda görülen en evrensel özelliklerden biridir. Peki, kaynak eşitsizliğinin evrenselliği, bunun toplumun kaçınılmaz bir özelliği olduğunun bir kanıtı mı, yoksa insanların toplumlarını biçimlendirmek için seçtikleri yoldaki bir eğilim mi? Bu da şu soruyu akıllara getiriyor, eğer biz eşitsizliklerle dolu toplumlar yaratabiliyorsak, kim demiş eşitsizliği önlemek için o toplumları yeniden şekillendiremeyip değiştiremeyiz diye?
Bin yıllık bir sürede eşitsizlik, medeniyete sürekli eşlik etti. Feodal lordlardan Jeff Bezos’a kadar, insanlık toplumun üst tabakası ile ortalama bir insan arasındaki uçurumu azaltamadı. Richard Wilkinson ve Kate Pickett’ın 2010 tarihli kitabı “The Spirit Level: Why Equality is Better forEveryone” (Su Terazisi: Eşitliğin Artması Toplumları Nasıl Güçlendiriyor, Optimist Kitap, 2010) “toplumun en fakir kısmının … tüm gelirlerin %25’ini ve en zengin kısmının kalan %75 ya da 80’ini aldığını” belirtiyor (1). Dünya Bankası’nın 2022 verilerine göre, dünya nüfusunun %9,3’ü “aşırı yoksulluk” içinde yaşıyor. Dünya Bankası “aşırı yoksulluğu” günde 2,15 dolardan az parayla yaşamak olarak tanımlıyor (2).Bu istatistikler, sadece iç karartıcı olmakla kalmayıp, dünya genelindeki ekonomik eşitsizliğin sosyal Darwinizm ile açıklanamayacak kadar belirgin olduğunu göstermektedir.Kapitalizmin bazı ateşli savunucuları, toplumumuzdaki en zengin insanların başarıya, serbest piyasa kapitalizminin sözde meritokratik sisteminde, doğuştan gelen zekâları ve işahlakları sonucunda ulaştığını savunuyor. Toplumun gerçekten meritokratik olduğunu, herkese fırsat eşitliği sunulduğunu varsayarsak; milyarderlerin, ortalama bir çalışanlarından yüzlerce kat daha zeki, daha çalışkan ve daha verimli oldukları gerçekten öne sürülebilir mi? Eğer eşitsizlik, doğal yetenekfarkları ya da kişisel liyakat sonucu doğmuyorsa; o zamannelerin sonucunda oluşuyor ve neden %10’luk süper zenginler ile kalan %90 arasındaki uçurum giderek büyüyor gibi gözüküyor?
Ben üstteki %10’luk kısım ile alttaki %90 arasındaki eşitsizliği yaratan ve sürdürenin modern toplumlarımızın ekonomik ve siyasi özellikleri olduğunu iddia ediyorum.Zengin ve güçlü kesimin yasalar ve yönetim üzerindeki etkisi, sermayenin ve siyasal nüfuzun nihai olarak sosyal hiyerarşinin üst kısmında yoğunlaşması anlamına geliyor. Buna bir örnek, Batı ülkelerinde yönetimin yol gösterici bir ilkesi olarak neoliberal ekonominin/ siyasetin uygulanması olabilir. Siyasi bir ideoloji olarak neoliberalizmin karakteristik özellikleri,serbest piyasaya olan sarsılmaz bir inanç ve devletin ekonomiye dahil olmasına itimat etmemesidir. 1980’lerden bu yana kemer sıkma gibi neoliberal mantığın bir sonucu olan politikalar, toplumdaki en fakirlerin hayatta kalması ve yaşam koşullarını iyileştirmesi için ihtiyaç duyduğu sosyal devletin finansmanını keserek, Birleşik Krallık ve ABD gibi gelişmiş ülkeler içindeki eşitsizliği arttırdı.
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi serbest piyasa ekonomisini savunan kuruluşlar, yüksek gelirli ve düşük gelirli ülkeler arasındaki eşitsizliği arttırıcı politikalar uyguladıkları için eleştirilebilir (3). Bunun bir örneği, IMF’nin kredi almak için şart koştuğu yapısal uyum programlarıdır. Bu “yapısal uyumlar” genellikle ekonomiyi kuralsızlaştırmayı ve ülkeyi büyük Batılı çok uluslu şirketlerin(ÇUŞ’lar) doğrudan yabancı yatırımlarına açmayı içerir. Bu durum, ÇUŞ’ların ürettiği karların, şirketlerinin merkezlerinin bulunduğu gelişmiş ülkelere geri gönderilmesiyle daha fazla küresel eşitsizliğe yol açar ve ÇUŞ’ların hakimiyeti, yerel işletmelerin onlarla rekabet edememesine neden olur. Bu dasonuçta, gelişmekte olan ülkelerin, zaten zengin olanların sömürebilecekleri doğal kaynaklara ve ucuz işgücü kaynaklarına indirgenmesi anlamına gelir. Bu durum,ekonomik eşitsizliğin kendi kendini güçlendiren bir niteliktaşıdığını ve düzenleyici bir müdahale olmaksızın bu tür bir kapitalizmin, ulusal ve uluslararası ölçekte en zengin ile en fakir arasındaki uçurumu büyütme eğiliminde olacağını gösterir.
Bu yazıda, hükümetlerin uyguladığı bazı politikaların, eşitsizliğin artışına doğrudan nasıl katkıda bulunduğuna dair örnekler vermeye çalıştım. Bu politikaların birçoğu, onlardan doğrudan faydalanan kişiler tarafından tasarlanıp uygulanmaktadır. Bu yüzden yoksulluktan, toplumun yapısal özelliklerini değil, yoksulları sorumlu tutan açıklamalara temkinli bir şekilde yaklaşmalıyız.
Dipnot:
(1) Wilkinson, R.G; Pickett, Kate. (2010) The spirit level : why equality is better for everyone. London : Penguin
(2) https://www.worldbank.org/en/topic/poverty/overview
(3) Bakan, J. (2004) The corporation : the pathologicalpursuit of profit and power. New York : Free Press.
Bu Makale 4 Ocak 2025 tarihinde Çeviri Gazetesi tarafından: “https://sites.manchester.ac.uk/global-social-challenges/2023/12/18/how-do-we-create-inequality/” sitesinden alınarak çevirilmiştir.