Press ESC to close

Bir Zamanlar İlerici Üvey Evlat Muamelesi Gören Hayvan Hakları Nasıl Oldu da Bir Haraket Haline Geldi?

Yazan: Martha Rosenberg
Çeviren: Özlem Armağan Ayık
Düzenleyen: Sude Özmen

1980’lerde hayvan hakları hareketi içler acısı bir haldeydi. Öyle ki, hareket yalnızca Cumartesileri Chicago’da bir kürk dükkanının önünde, yağmur altında ıslanmış bildiriler dağıtan kimisi kaykaylı üç-beş aktivistten ibaretti. Hiç kimse yanında pankart getirmeyi hatırlamıyor ve gelecek cumartesi fayton atlarını mı yoksa Shedd Akvaryumu’ndaki tutsak balinaları mı protesto edeceklerine karar veremiyordu.

Yoldan geçenler kışkırtıcıydı. “Ayakkabılarınız deri,” diye bağırırlardı ki bu, hayvan kullanımının insanlar için kaçınılmaz olduğunu ve bizim ikiyüzlü olduğumuzu ima eden kolaya kaçılmış bir çıkarımdı. Ayakkabılarımız deri değildi.

“Gidin iş bulun,” diye bağırırlardı bize; ki bu da saçma bir ithamdı çünkü cumartesi günleri eylem yapmamız işsiz olduğumuz anlamına gelmiyordu –– hepimizin işi vardı.

Crack baby”ler* gibi çocuk istismarı vakalarını, AIDS hastalarını ve evsizleri sıralayıp bizi “Neden insanlara yardım etmiyorsunuz?” diye suçlarlardı. Daha açık sözlü aktivistlerimizden bazıları ise derin bir sessizlik yaratan şukarşılığı verirdi: “Peki insanlar için SİZ ne yapıyorsunuz?” Peki burada İkiyüzlü olan kimdi?

“Soytarılığı bırakın, işinize bakın,” lafını da sıkça duyardık.

Haber yayını ya da yasama organlarının buzağıları, kesime götürülen inekleri, doğumda öğütülen erkek civcivleri ve diğer endüstriyel hayvancılık uygulamalarını önemsemesi için uğraşmak boşunaydı. Medya, hayvan istismarı haberleri yüzünden gıda reklamcılarını kaybetmekten korkardı; tıpkı şimdi olduğu gibi. Kongre üyeleri ise liseli kaykaycı çocuklardan ziyade kırsaldaki seçmenlerini oluşturan hayvan işletmelerine daha sempatik yaklaşırdı. Durum hala aynı.

Hayvan Hakları Değişti
Hayvan hakları nasıl değişti? Öncelikle, internet ve nanoteknoloji sayesinde görmek, erişmek ve birleşmek daha da kolaylaştı. Yani artık yağmurda ıslanmış bildiriler kalmadı. Birdenbire, gizli aktivistler gerçek zamanlı hayvan vahşetlerini görüntüleyerek bunları direkt kamuoyunun vicdanına sunabilir hale geldi. Böylelikle, “göründüğü gibi değil” iddiasını öne süren kayıtsız haber yayın organlarından ve iki yüzlü gıda üreticilerinden kurtulabildiler.

“Arz tarafına” odaklanarak, yetkililere eyaletlerindeki hayvansal işletmeleri düzenlemeleri için yalvarmanın etkisiz olduğunu fark eden aktivistler, çözümü acı gerçekleri kanıtlarıyla birlikte gıda satış noktalarına ve onların müşterilerine sunarak daha etkili olan “talep tarafına” yönelmekte buldu. Büyük markalardan McDonald’s, Wendy’s, KFC ve Burger King’in kötü koşullardaki hayvanları satın alıp servis ettikleri ortaya çıkınca işler değişmeye başladı…

Üstelik, hayvan işletmelerine gizlice sızmak ve vahşeti gözler önüne sermek o kadar başarılı oldu ki, insani araştırmacıları ve hatta onların görüntülerini aktaran medyayı suç sayan Ag-gag” yasaları eyaletlerce hızla yazıldı. Ag-gag ya da “Hayvan Tesisine Müdahale” yasaları, 1990’ların sonunda ortaya çıkan ve Deli Dana korkusu en üst seviyedeyken Oprah Winfrey’inhamburgerlere karşı söylemleri nedeniyle yargılanmasına neden olan “Gıda Karalama” yasalarının devamıydı. Bu yasalar gıda üreticilerinin saklayacak çok şeyi olduğunun kanıtıydı.

Hayvan Hakları Tablosu Genişletildi

Hayvan haklarında başka bir şey daha değişti. “Vejetaryen” kişiler de artık tam anlamıyla masum değildi. Kulübelerde donan buzağıların, et entegre ve işleme tesislerine taşınan annelerinin ve canlı tavukların ölülerle yan yana durup yumurtlamaya devam ettiği kafes yumurta tesisinin görüntüleri yeni nesilleri süt ve yumurta üretiminin et kadar korkunç olduğuna ikna etti. Yün, deri, kuş tüyü ve tiftik de tıpkı kürk gibi zalim “kumaşlar” olarak görüldü.  Hayvanat bahçeleri, okyanus akvaryumları, sirkler, araştırma ve tıbbi amaçlı kullanılan hayvanlar, konserve ve hatıra amaçlı avcılık, kaçak vahşi yaşam avcılığı, fayton atları, yavru köpek çiftliği ve evcil hayvan yetiştiriciliği, balina avcılığı ve deniz yaşamının istismarı, hayvan adakları, ıslak pazarlar, hayvan “ihracatı” ve daha beterleri tüm acımasızlıklarıyla ifşa edildi. Hayvanlara yapılan muamele dünyaca görülüp ele alınmaya başlandı ve uluslararası örgütler kuruldu.

Canlı canlı haşlanan veya gazla öldürülen tavuklardan etkilenmeyenler için, “çiftlikte” Big Pharmanın** varlığının ortaya çıkması da ayrıca caydırıcı oldu. Hayvanların yakalandığı hastalıklar şoke ediciydi –– peki bu hayvan ilaçları insanlara ne yapıyordu?

Örneğin, kümes hayvanları hastalıkları için 49, sığır hastalıkları için 25 aşıya sahip Merck aynı zamanda sayısız domuz aşısı ve hatta su ürünleri yetiştiriciliğinde kullanılmak üzere üretilen aşıları pazarlamaktadır.  ABD’deki etlik piliçlerin yüzde 90’ından fazlasına ise henüz embriyoyken hastalıklara karşı “yumurta içi (in ovo)” aşı uygulaması yapılmaktadır.

Halk ayrıca çiftliklerdeki hormonlar, antibiyotikler ve büyüme destekleyicileri (raktopamin, arsenik) ve tavuklar için klor “banyoları”, koli basili bakterisini frenlemek için amonyak gazı püskürtücüler, etin kırmızı görünmesini sağlamak için karbon monoksit ve nitratlar gibi et koruyucularından da uzaklaştı.

Hayvan Hakları Mücadelesi Bitmedi

Bugün artık ne halk hayvanseverlere gülüyor ne de gıda üreticileri bizi görmezden geliyor. Birçok market ve restoran bitki bazlı et sunuyor üstelik kültürlenmiş (yapay) etin de eli kulağında. Ama, ki bu büyük bir “ama”, kâr amacı güden hayvan işletmeleri bazı açılardan yirmi yıl öncesine göre çok daha kötü durumda. Örneğin, ABD Hükümeti’nin mezbahalardaki kesim hızını arttırmak için verdiği izin, daha fazla hayvanın sersemletici es geçilerek ölümü sırasında bilincinin açık olmasına hatta kümes hayvanlarının canlı canlı haşlanmasına sebep oluyor.

Ayrıca bir “ama” daha var ki; medya et işletmelerini korumaya devam ediyor. Örneğin, COVID-19 nedeniyle mezbahalar kapandığında milyonlarca hayvan çiftçiler tarafından hızla ve fütursuzca itlaf edildi. Hayvanlar kâr getirmiyordu. Medya, marketlerdeki hayvansal gıda fiyatlarının artık daha yüksek olmasının nedeninin bu olduğunu ne sıklıkla haber yapıyor? Ben hala bekliyorum.

“Hayvanlarımıza insanca davranıyoruz” lafı buraya kadarmış.

Araştırmacı bir sağlık muhabiri olan Martha Rosenberg BigFood, Big Pharma, Big Lies adlı kitabın yazarıdır.

* Crack Baby: Hamileliği sırasında crack kokain kullanan bir anneden doğan bebek. Bazen zihinsel olarak yetersiz, fiziksel olarak şekil bozukluğuna sahip ve bağımlı şekilde doğarlar.

** Big Pharma: İlaçların araştırma, geliştirme, üretim ve dağıtımına harcadıklarından daha fazla parayı reklam, pazarlama ve siyasi lobi faaliyetlerine harcayan ve hayat kurtarıcı ilaçlara ihtiyaç duyan hastalardan, fahiş fiyatlarla büyük miktarlarda para ödemelerini talep eden büyük ilaç şirketleri için çatı tabir.

Bu Makale 27 Eylül 2024 tarihinde Çeviri Gazetesi tarafından: “https://www.counterpunch.org/2021/08/31/how-animal-rights-once-a-progressive-stepchild-became-a-movement/” linkli web sitesinden alınarak, çevrilmiştir.