Press ESC to close

Disaster Nationalism: Aşırı Sağın Kıyamet Dünyasına Açılan Bir Pencere

Yazan: Simon Hannah

Çeviren: Barış Özakay

Düzenleyen: Utku Çavuşoğlu

.

Richard Seymour’un yeni kitabı aşırı sağın kıyameçi dünya görüşlerinin ve hayali krizlere saplantılarının şiddet dolu ideolojilerini nasıl beslediğini ortaya koyarken, yükselişinin güncel ve keskin bir analizini sunuyor.

 

Tam da ağustos ayı başlarında Birleşik Krallık’ı sarsan aşırı sağcı bir ayaklanmaya dair haberler gündemi meşgul ederken, Richard Seymour’un İrlanda’daki bir ekososyalist yaz kampında Disaster Nationalism* kitabındaki temel fikirleri tanıttığını gördüm. Aynı gün, nefret ve öfkenin tetiklediği kitlesel bir cinayet girişimi olarak faşistler, Rotherham’da sığınmacılara ev sahipliği yapan bir oteli kundaklamaya çalışmıştı. Bu öyle derin bir nefret ve öfkeydi ki, ‘şişme bot halkı’na duydukları kin, onları toplu katliama götürecek kadar yoğundu.

Bahsi geçen olayların yanı sıra, İsrail’den gelen haberler de tırmanan şiddetin benzer bir tablosunu çiziyordu. Gazze’de devam eden soykırımın ortasında, İsrail Savunma Kuvvetleri’nde (IDF) neredeyse bir iç savaş yaşanıyordu. Askerler ve aşırı sağcı politikacılar, tecavüz ve cinsel saldırıyla suçlanan askerlerin tutuklanmasına direniyor, kurbanların Yahudi olmadığı takdirde bu eylemlerin suç sayılmaması gerektiğini savunuyorlardı. Seymour’un da belirttiği gibi, belirli bir etno-milliyetçiliği dayatmak için kullanılan şiddet söz konusu olduğunda, mahşer çoktan kapımıza dayanmış durumda.

 

Faşizmin Yükselişi ve Hınç Siyaseti

Seymour’un son kitabı, aşırı sağın küresel yükselişine dair güncel ve derinlemesine bir analiz sunuyor. Seymour, yaklaşımını “filizlenen faşizmi siyasal hayal ürünü olarak okumak” (s. 201) şeklinde tanımlarken, ekonomi, siyaset, toplum ve psikoloji arasındaki ilişkiyi inceliyor. Freud, Arendt, Billig, Mann gibi düşünürlerin yanı sıra Donald Trump ve Steve Bannon gibi figürlerden de yararlanarak zengin bir anlatı oluşturuyor.  Tıpkı sosyal medyanın (d)evrimini ele aldığı önceki eseri The Twittering Machine**olduğu gibi —Seymour’un “sosyal endüstri” olarak adlandırdığı bu alana dair en çarpıcı kitaplardan biri— yazıları, bu meseleleri karmaşık ve katmanlı bir şekilde ele alıyor.

 

Seymour, aşırı sağın felaket ve krizlere olan saplantısını vurguluyor. Gezegeni tahrip, toplulukları talan eden kapitalizm sağ olsun, gerçek krizlerle dolu dünyada, aşırı sağ kendi hayali krizlerini yaratıyor. İklim değişikliğini reddediyorlar ancak Dünya Ekonomik Forumu’nun beyazları “yerinden etme” planından korkuyorlar. Birleşik Krallık’ta, siyah insanlara karşı önyargılı olan polis uygulamalarının belgeli kanıtlarını görmezden gelerek, sözde kendi aleyhlerinde çifte standartlı polislik uygulamalarına öfke duyuyorlar. Bu gruplar için daimi mağduriyet elzem: Asıl yok edilenin, tüm gücün ellerinde olduğuna inandıkları beyaz olmayan insanlar ve sol tarafından baskı altına alınan beyaz erkekler olduğunu iddia ediyorlar.

 

Seymour, hınç siyasetinin bu dinamikte merkezi bir rol oynadığını açıkça ifade ediyor. Ancak, hıncın özünde olumsuz bir duygu olmadığını savunuyor. Hınç hem sol hem sağ, hem sosyalistler hem faşistler tarafından kullanılabilecek normal bir insani duygudur; burada belirleyici olan, hıncın yöneltildiği hedef ve hınç kaynağı karşısında önerilen çözümlerdir. Seymour’a göre mahşer milliyetçiliği, egemen grupta algılanan bir krizden doğar; bir zamanlar ulusal birlik ve ayrıcalıkla sürdürdükleri göreceli üstünlükleri aşındıkça ortaya çıkar. Resmi olarak yasal eşitliğin sağlanması, kadınların ve siyahların iş gücüne katılımı ve trans bireylerin geleneksel cinsiyet kategorilerini reddetmesi birer tehdite dönüşür. Seymour’un da belirttiği gibi, “Bizi kıyamete sürükleyecek tehdit, bu bakış açısına göre ne veba ne orman yangını ne de ekolojik felaket. Asıl felaket, imtiyazların toplumdan tasfiyesidir” (s. 18).

 

Faşizmin Vahşi Estetiği ve Otoriteryanizme Giden Yol

Seymour, aşırı sağın Eleştirel Irk Teorisi, ‘Cinsiyet İdeolojisi’ ve ‘Kültürel Marksizm’e yönelik artan saldırılarını izine düşüyor —ki bu sonuncusu, bazı İngiliz Muhafazakâr Partisi milletvekilleri tarafından açıkça benimsenen bir faşist söylem haline gelmiş durumda. Bu komplo teorilerine dayalı korkular, bu fikirlerin gelenekleri zayıflattığına, yerleşmiş toplumsal hiyerarşileri tehdit ettiğine ve mevcut düzeni sarsacağına dair inançlarla derinlemesine bağlantılıdır. Kemer sıkma politikalarının hâkim olduğu, devletin toplumsal güvenlik ağı rolünden geri çekildiği dönemlerde bu korkular somut bir biçim alır. Böyle zamanlarda, aşırı sağ, marjinalleştirilmiş grupları düşman ilan ederek güç kazanır. Seymour’a göre, mahşer kapitalizmi henüz faşizm değildir, ancak tıpkı Vaftizci Yahya’nın bir kıyamet günü mesihini müjdelemesi gibi, faşizme giden yolun taşlarını döşer.

“Sosyal bütünleştirici olarak devlet geri çekildiğinde ve acımasız neoliberalizm hepimizi rakip haline getirdiğinde, aşırı sağ fırsat yakalamış olur.”

Seymour’un analizinin önemli bir yönü, faşizmin psikolojik dayanağında odaklanmasıdır. Faşist hareketler, rasyonel söylemler veya mantıklı tartışmalar üzerine inşa edilmez. Aksine, zulüm duygusuna ve imtiyaz kaybı algısına dayanan karmaşık ama basit komplo teorileri ağı içinde gelişirler. Seymour, Hindistan’ı bir örnek vaka olarak ele alıp, Narendra Modi’nin yükselişinin Gujarat’ta Müslümanlara yönelik soykırımlarla nasıl körüklendiğini ve bu durumun Hindu desteğini nasıl sağladığını inceler. “Gujarat modeli,” özel sektörü genişleterek belirli bir azınlığı imtiyazlı kılarken, demokrasiyi etno-milliyetçi bir vizyon uğruna feda etti.

 

Faşizmin psikolojik doğası, onun mantıksızlığını anlamak için temel bir öneme sahiptir. Aşırı sağın, her oyunun yalnızca tek kazananı olabileceği inancı —ister “incel”lerin cinselliği hak görmesi olsun; ister milliyetçilerin, mültecilerin kendi işlerini çalacağından korkması— vahşet yanlısı ve otoriter bir zihniyete yol açar. Seymour, faşizm karşısındaki liberal tepkiyi eleştirir ve akılcı bireysel çıkar veya ekonomi temelli çağrıların çoğu zaman yetersiz kaldığını belirtir. Liberal merkeze kıyasla, aşırı sağın, tutkuların ve duyguların gücünü çok daha etkili bir şekilde anladığını savunur.

“Faşistler, siyahların ve solun tüm kontrolü elinde tuttuğu ve beyazların kaybettiği hayali krizler dünyasında yaşarlar.”

Seymour’un eleştirisi sola da uzanıyor ve liberal demokrasi ile kapitalizmi, sanki faşizm tarafından dışarıdan tehdit altında olan fakat özünde iyi ya da doğal sistemlermiş gibi savunma eğilimine karşı uyarıda bulunuyor. Seymour, solu bu çerçevenin ötesine geçerek sosyalist bir alternatif sunabilecek kitlesel bir hareket inşa etmeye çağırıyor.

Seymour’un kitabı, günümüz aşırı sağının ideolojik ve psikolojik zeminini anlamak isteyen herkes için etkileyici ve gerekli bir okuma. Aynı zamanda faşizm henüz 1930’lardaki tam biçimiyle ortaya çıkmamış olsa da onun yeniden yükselmesi için gerekli koşulların mevcut olduğuna dair bir hatırlatma çağrısı. Faşizmle mücadele etmek için, dayanışma, empati ve sosyal adalete dayalı, yaşanabilir bir alternatif sunmak zorundayız.

 

* Disaster Nationalism: The Downfall of Liberal Civilization, Richard Seymour, 2024

** The Twittering Machine: How Capitalism Stole Our Social Life, Richard Seymour, 2019

 

Bu Makale 20 Kasım 2024 tarihinde Çeviri Gazetesi tarafından:  ”https://anticapitalistresistance.org/disaster-nationalism-a-glimpse-into-the-far-rights-apocalyptic-world/” linkli web sitesinden alınarak çevirilmiştir.