Press ESC to close

Kadına* Yönelik Şiddet Bir Sorundur

(*“Kadın terimi kendisini kadın olarak tanımlayan her birey için geçerlidir.)

Yazan:CADTM International

İngilizceye Çeviren: Christine Pagnoulle ve Mike Krolikowski

İngilizceden Çeviren: Nazlıcan Karaali

Düzenleyen: Utku Çavuşoğlu

Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde CADTM International ağı bu küresel soruna sistemsel bir yaklaşım ihtiyacının altını çizmektedir. Mücadelemizin amacı cinsiyetçiliğin, ırkçılığın ve yoksulluğun olmadığı bir dünyada yaşamaktır. Bu yeni dünyayı kurabilmek için kadına yönelik şiddetin sadece ev içi bir mesele olmadığını; fakat aynı zamanda sömürgeci, kapitalist ve ataerkil bağlamın bir parçası olduğunu anlamalıyız. Kadına yönelik şiddetle mücadele için kuvvetli bir alternatif yaratmak, zulmün temellerini ortaya koyup ona karşı hareket etmeyi gerektirir; ve bu, ataerkil şiddet buzdağının görünen kısmının ötesine geçmek demektir.

Dünyayı değiştirmek için şiddet biçimlerinin ayırdına varmalıyız

Ataerkil şiddetin çeşitli biçimlere bürünebileceğinin farkında olmamız gerekiyor: Ataerkil şiddet fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik, mesleki, sömürgeci vb. olabilir. Tüm bu şiddet biçimleri, kapitalizm olarak bilinen doğallaştırılmış ve içselleştirilmiş tahakküm sisteminin bir parçasıdır. Birçok krizin küresel düzeyde hayatımızı etkilediği zamanlardan geçiyoruz: enerji krizi, sağlık krizi, ekonomik kriz, gıda krizi, iklim krizi, insan hakları krizi, aşırı sağın yükselişi, otoriter hükümetlerin artışı, vb. Bu krizler bir yandan ataerkil şiddete karşı geçmişte mücadeleyle kazanılan pek çok atılımı zayıflatırken, bir yandan da ataerkil tezahürleri dönüştürüyor ve çoğaltıyor.

Bu bakımdan feminist hareketlerin ürettiği analizler temel niteliktedir; ataerkil şiddete ilişkin sistemsel bir okuma geliştirerek ekonomik şiddet ve borçluluk ile kıtadaki ağır kadın cinayetleri arasındaki ilişkiyi ortaya koyan Latin Amerikalı feministlerin yazdıkları da özellikle önemli: ‘’Özgür ve borçsuz yaşamak istiyoruz’’(Arjantin); ‘’Bize hayatlarımızı borçlular’’ (Şile); ‘’Kadınlar borçlara karşı’’ (Porto Riko).

Borç, ataerkil ve kapitalist şiddetin bir türüdür

Kuzeyde olduğu gibi Küresel Güneyde de tiksindirici borçlar, kapitalizm ile ataerki arasındaki bağları pekiştirerek eşitsizlik ve şiddete dayalı neoliberal sistemi güçlendiren bir tahakküm aracı ve servet aktarım sistemidir.

Dünyanın her yerinde borçlu devletler, kamu borçlarını ödeyebilmek adına kemer sıkma politikaları ya da yapısal uyum planları uygulamaya zorlanmaktadır. Bu önlemler kamu hizmetlerinin özelleştirilmesine, kamu harcamalarının (sağlık, eğitim, istihdam vb.) daralmasına, ekonominin serbestleşmesine, KDV’nin artmasına, enflasyona ve istihdamın güvencesizliğine; ayrıca toprağın ve ekosistemlerin tahrip edilirken özellikle çiftçilere verilen devlet desteğinin azalmasına neden olmakta. Bu antisosyal ve halk karşıtı tedbirlerin Küresel Kuzeyde olduğu gibi Küresel Güneyde de aynı derecede yıkıcı sonuçları bulunuyor: Gitgide artan hayat pahalılığıyla başa çıkmaya çalışan insanlar borca sürükleniyor. Bu durum en çok da toplumun en savunmasız kesimlerini, çalışan kadınları, kamu hizmetlerinden yararlananları ve bakıcıları etkilemektedir. Kadınların ekonomik açıdan güçlenmesini hedef alan saldırılar her yerde daha da şiddetlenmekte, dolayısıyla hayatta kalmak için borçlanmaya ihtiyaç duyan kadınlar kendilerini şiddetli ve zorlu çıkmazlarda buluyor. Kamu borçları ve özel borçlar ise insanları disipline etmeye yarayan araçlardır.

Kamu borçlarının geri ödemesini destekleyen anti-sosyal tedbirlerin zorla uygulanması, sosyal hakları ihlal eder ve bu yönüyle kadınları doğrudan etkileyerek çeşitli şiddet biçimlerine maruz bırakır:

Birçok kadın için borçlanma yolu dışında mali özerkliğe ulaşmanın imkânsız olması. Öyle ki bazı ülkelerde mikro kredi, kadınların işgücü piyasasına girmeleri, mali özerklik elde etmeleri veya eğitimlerine devam edebilmeleri için sunulan az sayıdaki fırsattan biri haline gelmiştir.
Bakıcılığın, toplumsal yeniden üretimin ve ev işinin görünmezliği sonucu kadın emeğinin değersizleştirilmesi. Kadınların bedenleri ve yaşamları hem kapitalist üretimin dinamiğinde hem de toplumsal düzeyde ‘’kullanılıp atılabilir’’ olarak görülmektedir: kadın cinayetleri, insan kaçakçılığı, emek sömürüsü, yoksulluğun kadınlaştırılması, vb.
Kadınların ekonomik özgürlüklerinin olmaması; evlerini, çocuklarının velayetini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmalarına veya ailelerinin temel ihtiyaçlarını (gıda, sağlık, eğitim vb.) karşılayabilmek için borçlandıkları için tehlikede hissettikleri evleri terk etmelerinin imkânsız hale gelmesine sebebiyet vermektedir.
Yerel nüfusu doğal kaynaklarından ve geleneksel tarım alanlarından mahrum eden metalaştırma ve dizginsiz sömürüye dayalı hafriyatçı politikalardan ekseriyetle köylü kadınlar etkilenmektedir. Çünkü köylü kadınlar bir yandan topraklarını savunurken bir yandan da bu politikaların uygulandığı yerlerde kendilerine yönelik şiddetin ve cinsiyete dayalı eşitsizliğin hızla arttığını fark etmeden geçemiyorlar.

Bunlar yalnızca kamu borcu yükünün geri ödemesini sağlamak için uygulanan anti-sosyal önlemlerin (iş fırsatlarının ve geçim kaynaklarının yok edilmesi, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, sosyal harcamaların azaltılması dahil) ataerkil şiddete (fiziksel, ekonomik veya zihinsel) nasıl katkıda bulunduğunu gösteren dünya çapında örneklerdir. Ayrıca bu durum kamu borçlarının ve özel borçların birbiriyle nasıl iç içe geçmiş olduğunu da gösterir.

Özel borçlanma, ekonomik özgürlükten yoksun, istihdama erişimde zorluk çeken ve kendilerini toplumun ‘’vasıfsız’’ işlerinin yükünden kurtaracak kamu politikalarının yokluğuyla yüzleşen kadınlar için son çaredir. İşte mali durum bu şekilde haneleri sömürgeleştirmekte ve ataerkil şiddet ağını sürdürmektedir.

Haydi, ataerkil şiddete başkaldıralım!

Güçlü bir alternatifin ataerkil şiddetin temellerini açığa çıkararak mücadele etmekten geçtiğini savunuyoruz. Ödemeyi reddettiğimiz tiksindirici borçlar ise bu zulmün nedenlerinden yalnızca biridir. CADTM International ağının 8 Mart 2021’de yayınladığı ‘’Feminist bir borç reddi için’’ manifestosunda da belirtildiği gibi, talebimiz şunlardır:

Güney ülkelerinin ikili, çok taraflı veya özel, tüm alacaklılarına olan tiksindirici kamu borçlarının feshedilmesi.
Özel borçlardan muafiyet ve yerel ölçekte denenip dikkate değer sonuçlar vermiş dayanışma ekonomileri gibi, mikro kredi yerine geçecek alternatif çözümler bulunması. Kısa vadede IMF’nin kredi koşullarında sıfır faiz oranı sağlamasını, ayrıca güvenilir ve bağlayıcı bir yasal çerçeve için iyileştirmeler yapılmasını talep ediyoruz.
Kârlarını artırmak isteyen bir avuç spekülatör tarafından yönetilen bu finansal sisteme karşı önlemlerin alınması ve bu minvalde kamu yararına hizmet edecek yeni bir kredi sisteminin oluşturulması.
Feminist bir boyut içeren, yani kadınların ekonomiye şimdiye dek kabul edilmeyen katkılarını dikkate alan, sağlık hizmetlerinin kamulaştırılmasını öneren ve her birimizinmuhtaç olduğu bu faaliyetlere tüm sosyal ve ekonomik aktörleri dahil eden bir feminist borç denetiminin uygulanması.
Eğitimin eril/cinsiyetçi olmayacak şekilde düzenlenmesi ve gençlerin kadınlara yönelik ayrımcılık ve şiddetin yanı sıra cinsel haklar, üreme hakları ve hayatın her alanına değinen kadın hakları konusunda bilinçlendirilmesi.
Toplumsal yeniden üretimin cinsiyetli dağılımının ortadan kaldırılması. Feministler olarak şu anki zorlu görevimiz, öznelerin çoğulluğu ve kapitalist modele karşı direniş perspektifiyle inşa ettiğimiz mücadeleyi radikalleştirmektir. Mücadelemizde ısrar etmeli ve şiddete, adaletsizliğe ve sömürüye dayalı bu yaşam tarzını ortadan kaldırmalı; yerine refahın ve mutluluğun merkezi olacağı yeni bağlantılara, iş birliklerine ve mücadele yöntemlerine ulaşmalıyız.
Çeviri Notu: Kalın olarak yazılan cümleler metnin aslına sadık kalmak amacıyla korunmuştur.
Bu Makale 4 Kasım 2024 tarihinde Çeviri Gazetesi tarafından: “https://www.cadtm.org/Violence-against-women-a-systemic-issue” linkli web sitesinden alınarak, çevrilmiştir